14 Mayıs 2011 Cumartesi
18 Nisan Darbesi
Geçtiğimiz hafta milletvekili adaylıkları YSK’ya bildirildi ve bu
bildirimle birlikte YSK’nın milletvekili seçilebilme yeterliliği için
denetim süreci başladı.Bilindiği üzere BDP %10 baraj uygulaması
sebebiyle seçime bağımsız adaylarla gireceğini açıklamıştı.
YSK bu denetim sürecini tamamladı ve aralarında 7 BDP milletvekili
adayının-bunlar arasında Hatip Dicle,Leyla Zana,Gültan Kışanak,Sabahat
Tuncel,Ertuğrul Kürkçü,İsa Gürbüz ve Salih Yıldız var- bulunduğu 12
bağımsız milletvekilinin,adaylıklarını milletvekili seçilme
yeterliliğini etkileyecek eski mahkumiyetleri bulunduğu gerekçesiyle
iptal etti.
Ayrıca ÖDP’nin de 12 Haziran seçimlerine katılamayacağı kararını
verdi.ÖDP de YSK tarafından “memnu hakların iadesi” ve “askerlik belgesi
eksikliğinden” veto yedi.Askerlik belgesi,Anayasa’nın 76. maddesine
göre süreye tabi olmayan-tam kanunsuzluk- belgesidir. Tam kanunsuzluk
halinde adli sicil kaydındaki engel hallerini de kapsayan konularda YSK
re’sen araştırma yapabilmektedir.Dolayısıyla eksik belgeleri re’sen
araştırmak durumundadır.Bu konuda YSK’nın örnek kararı bulunmasına
rağmen,istenildiği takirde giderilebilecek bir durum söz konusuyken
partiye veto gelmektedir.Ayrıca memnu hakların iadesi de YSK’nın re’sen
araştırabileceği bir konu olmasına rağmen BDP milletvekili adayları da
veto yemiştir.
Bu karar basit bir karar değildir,Türkiye’nin yakın geleceğini önemli
derecede etkileyecek,seçme ve seçilme hakkına darbe vuran bir
karardır.YSK vermiş olduğu bu kararla Kürt halkının iradesine ambargo
koyarak,meclis yolunu Kürtlere kapamıştır.Yıllarca önlerine %10 barajı
koyularak meclise girmeleri engellenmek isteyen Kürt halkı artık
bağımsız aday da olamıyor.Yani her iki şekilde de millet,iradesini
meclise yansıtamıyor.
Gelelim vetonun gerekçelerine:
Kurul;Dicle,Zana ve Tuncel’in eski mahkumiyetleri nedeniyle sabıka
kayıtlarını öne sürerek adaylıklarını iptal ediyor.Ancak kurulun
unuttuğu bir şey var ki o da 2007 seçimlerinde Tuncel’in milletvekili
seçildiği.Kışanak’ın ise adli sicil kaydında evlenmeden önceki soyadıyla
arandığında milletvekili seçilebilmesini engelleyecek sabıka kaydı
bulunduğunu söylüyor.Suçu Halepçe katliamı sebebiyle katıldığı izinsiz
gösteri.Ama ne hikmettir ki Kışanak da 2007 seçimleriyle birlikte
milletvekili olmaya hak kazanmıştı.İşte bu noktada kararın ne denli
“siyasi” bir karar olduğu ortaya çıkıyor.
İkinci bir ilginç nokta ise şu:Sırrı Süreyya Önder ve Ertuğrul
Kürkçü,12 Eylül döneminde devlete karşı suç işledikleri gerekçesiyle-ki
bu suç izinsiz gösteriye katılmak-aynı cezayı almışlar.Önder,memnu
hakların iadesi için bir karar almamış.Hatta Kürkçü affa bile
uğramış.Baktığımızda Önder’in adaylığı için bir sorun söz konusu
değilken Kürkçü aday olamıyor.Kürkçü’nün seçim bölgesine
bakıyoruz:Mersin.BDP’nin tek adayı ve oy alabilme potansiyeli yüksek bir
il.Sizce de bu durum kararın siyasi nitelikte olduğunu göstermiyor mu?
Zana ve Dicle için de durum çok farklı değil.Her ikisi de Ankara
11.Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvurarak memnu haklarının iadesine ilişkin
kararı almak istiyor.Ancak mahkeme,2005 yılında yürürlüğe giren TCK
nedeniyle,memnu haklarının kendiliğinden kazanıldığını belirterek,böyle
bir karara gerek olmadığını söylüyor.Peki YSK ne yapıyor?”TCK’da yapılan
değişikliğe göre(m.53),memnu hakların iadesi,cezanın infazının
tamamlanmasıyla sağlanır.” yazısını dikkate almayarak memnu hakların
iadesinin verilebilmesi için 3 yıllık süre geçmiş olması şartını dikkate
alıyor.
Eski mahkumiyeti olan bir diğer isim ise Recep Tayyip Erdoğan.12
Aralık 1998’de Siirt’te okuduğu şiir nedeniyle yargılanmış ve 21 Nisan
1998’de DGM,Erdoğan’ı TCK 312/2 gereğince hapis cezasına
çarptırmıştı.2002 seçimlerinde siyasi yasağının kalkması için meclise
yasa teklifinde bulunulmuş ve Erdoğan’ın yasağı kaldırılmıştı.Şimdi
soruyorum bu çifte standartlık niye?
Ayrıca baktığımızda siyasi partiler için hukuki durum veya eksik belge
için önceden uyarılarda bulunuyor da neden bu durum bağımsız
milletvekilleri için de geçerli olmuyor?Dünyanın hiçbir yerinde
görülemeyecek sudan gerekçelerle karşılaşmamız gerçekten çok acı.
BDP’nin adaylığının yoğun olduğu bölgelere baktığımızda bu bölgelerde
iki partinin başı çektiğini görüyoruz:BDP ve AKP. YSK’nın vermiş olduğu
karar,bölgenin AKP’ye terk edilmesi anlamına geliyor.Ve bu kararın hemen
ardından AKP Diyarbakır milletvekilleri ve Bakan Mehdi Eker,”Doğu’yu ve
Güneydoğu’yu kimseye kaptırmayacakları” mesajını veriyor.
%10 barajı ve Siyasi Partiler Kanunu yetmezmiş gibi verilen bu kararla
ülkenin demokratik siyasetine müdahale edilerek Kürtlere resmen siyasi
yasak getirilmiştir.”Sivil İtaatsizlik” başlıklı yazımda sorunun siyasi
platformda sürdürülmesinin demokrasi ve barış açısından önemini
vurgulamıştım.Ancak bu kararla birlikte yasal yollar kapanmış
oluyor,TBMM zemininde siyaset yapmak engelleniyor.Bu halk sorunlarını
mecliste dile getiremeyecekse,geriye tek bir yol kalıyor ki inanın bu da
kimsenin istemeyeceği ve sonuçlarının ağır olacağı bir yol.Ülke bu
kararla adeta uçuruma sürüklenmek istiyor.
Peki ne yapılmalı?
Henüz çok geç değilken bir an önce YSK vermiş olduğu bu karardan geri
dönmelidir.İptallere ilişkin verilecek olan itirazlar dikkate alınmalı
ve YSK daha önceden de yapmış olduğu gibi “maddi hata” var deyip
adayların adaylıklarını tekrar iade etmelidir.Aksi halde YSK’nın veto
gerekçesinin anayasadaki seçme ve seçilme hakkını engelleyecek bir
karara dayanmaması halinde AİHM’e itiraz edilmelidir.
Bunun yanında CHP’nin çözüm yolları için meclisi olağanüstü toplantıya
davet etmesi ve %10 barajının da konuşulmasının gerekli olduğunu beyan
etmesi oldukça yerindedir.Ana muhalefetin bu çağrısına kulak
verilmelidir.
Unutulmamalıdır ki millet iradesine ipotek koymak,Kürtleri siyasi
arenanın dışına itmek bu ülkeyi kaosa sürükler,barışa gölge düşürür.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder