18 Nisan Darbesi
Geçtiğimiz hafta milletvekili adaylıkları YSK’ya bildirildi ve bu bildirimle birlikte YSK’nın milletvekili seçilebilme yeterliliği için denetim süreci başladı.Bilindiği üzere BDP %10 baraj uygulaması sebebiyle seçime bağımsız adaylarla gireceğini açıklamıştı.
YSK bu denetim sürecini tamamladı ve aralarında 7 BDP milletvekili adayının-bunlar arasında Hatip Dicle,Leyla Zana,Gültan Kışanak,Sabahat Tuncel,Ertuğrul Kürkçü,İsa Gürbüz ve Salih Yıldız var- bulunduğu 12 bağımsız milletvekilinin,adaylıklarını milletvekili seçilme yeterliliğini etkileyecek eski mahkumiyetleri bulunduğu gerekçesiyle iptal etti.
Ayrıca ÖDP’nin de 12 Haziran seçimlerine katılamayacağı kararını verdi.ÖDP de YSK tarafından “memnu hakların iadesi” ve “askerlik belgesi eksikliğinden” veto yedi.Askerlik belgesi,Anayasa’nın 76. maddesine göre süreye tabi olmayan-tam kanunsuzluk- belgesidir. Tam kanunsuzluk halinde adli sicil kaydındaki engel hallerini de kapsayan konularda YSK re’sen araştırma yapabilmektedir.Dolayısıyla eksik belgeleri re’sen araştırmak durumundadır.Bu konuda YSK’nın örnek kararı bulunmasına rağmen,istenildiği takirde giderilebilecek bir durum söz konusuyken partiye veto gelmektedir.Ayrıca memnu hakların iadesi de YSK’nın re’sen araştırabileceği bir konu olmasına rağmen BDP milletvekili adayları da veto yemiştir.
Bu karar basit bir karar değildir,Türkiye’nin yakın geleceğini önemli derecede etkileyecek,seçme ve seçilme hakkına darbe vuran bir karardır.YSK vermiş olduğu bu kararla Kürt halkının iradesine ambargo koyarak,meclis yolunu Kürtlere kapamıştır.Yıllarca önlerine %10 barajı koyularak meclise girmeleri engellenmek isteyen Kürt halkı artık bağımsız aday da olamıyor.Yani her iki şekilde de millet,iradesini meclise yansıtamıyor.
Gelelim vetonun gerekçelerine:
Kurul;Dicle,Zana ve Tuncel’in eski mahkumiyetleri nedeniyle sabıka kayıtlarını öne sürerek adaylıklarını iptal ediyor.Ancak kurulun unuttuğu bir şey var ki o da 2007 seçimlerinde Tuncel’in milletvekili seçildiği.Kışanak’ın ise adli sicil kaydında evlenmeden önceki soyadıyla arandığında milletvekili seçilebilmesini engelleyecek sabıka kaydı bulunduğunu söylüyor.Suçu Halepçe katliamı sebebiyle katıldığı izinsiz gösteri.Ama ne hikmettir ki Kışanak da 2007 seçimleriyle birlikte milletvekili olmaya hak kazanmıştı.İşte bu noktada kararın ne denli “siyasi” bir karar olduğu ortaya çıkıyor.
İkinci bir ilginç nokta ise şu:Sırrı Süreyya Önder ve Ertuğrul Kürkçü,12 Eylül döneminde devlete karşı suç işledikleri gerekçesiyle-ki bu suç izinsiz gösteriye katılmak-aynı cezayı almışlar.Önder,memnu hakların iadesi için bir karar almamış.Hatta Kürkçü affa bile uğramış.Baktığımızda Önder’in adaylığı için bir sorun söz konusu değilken Kürkçü aday olamıyor.Kürkçü’nün seçim bölgesine bakıyoruz:Mersin.BDP’nin tek adayı ve oy alabilme potansiyeli yüksek bir il.Sizce de bu durum kararın siyasi nitelikte olduğunu göstermiyor mu?
Zana ve Dicle için de durum çok farklı değil.Her ikisi de Ankara 11.Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvurarak memnu haklarının iadesine ilişkin kararı almak istiyor.Ancak mahkeme,2005 yılında yürürlüğe giren TCK nedeniyle,memnu haklarının kendiliğinden kazanıldığını belirterek,böyle bir karara gerek olmadığını söylüyor.Peki YSK ne yapıyor?”TCK’da yapılan değişikliğe göre(m.53),memnu hakların iadesi,cezanın infazının tamamlanmasıyla sağlanır.” yazısını dikkate almayarak memnu hakların iadesinin verilebilmesi için 3 yıllık süre geçmiş olması şartını dikkate alıyor.
Eski mahkumiyeti olan bir diğer isim ise Recep Tayyip Erdoğan.12 Aralık 1998’de Siirt’te okuduğu şiir nedeniyle yargılanmış ve 21 Nisan 1998’de DGM,Erdoğan’ı TCK 312/2 gereğince hapis cezasına çarptırmıştı.2002 seçimlerinde siyasi yasağının kalkması için meclise yasa teklifinde bulunulmuş ve Erdoğan’ın yasağı kaldırılmıştı.Şimdi soruyorum bu çifte standartlık niye?
Ayrıca baktığımızda siyasi partiler için hukuki durum veya eksik belge için önceden uyarılarda bulunuyor da neden bu durum bağımsız milletvekilleri için de geçerli olmuyor?Dünyanın hiçbir yerinde görülemeyecek sudan gerekçelerle karşılaşmamız gerçekten çok acı.
BDP’nin adaylığının yoğun olduğu bölgelere baktığımızda bu bölgelerde iki partinin başı çektiğini görüyoruz:BDP ve AKP. YSK’nın vermiş olduğu karar,bölgenin AKP’ye terk edilmesi anlamına geliyor.Ve bu kararın hemen ardından AKP Diyarbakır milletvekilleri ve Bakan Mehdi Eker,”Doğu’yu ve Güneydoğu’yu kimseye kaptırmayacakları” mesajını veriyor.
%10 barajı ve Siyasi Partiler Kanunu yetmezmiş gibi verilen bu kararla ülkenin demokratik siyasetine müdahale edilerek Kürtlere resmen siyasi yasak getirilmiştir.”Sivil İtaatsizlik” başlıklı yazımda sorunun siyasi platformda sürdürülmesinin demokrasi ve barış açısından önemini vurgulamıştım.Ancak bu kararla birlikte yasal yollar kapanmış oluyor,TBMM zemininde siyaset yapmak engelleniyor.Bu halk sorunlarını mecliste dile getiremeyecekse,geriye tek bir yol kalıyor ki inanın bu da kimsenin istemeyeceği ve sonuçlarının ağır olacağı bir yol.Ülke bu kararla adeta uçuruma sürüklenmek istiyor.
Peki ne yapılmalı?
Henüz çok geç değilken bir an önce YSK vermiş olduğu bu karardan geri dönmelidir.İptallere ilişkin verilecek olan itirazlar dikkate alınmalı ve YSK daha önceden de yapmış olduğu gibi “maddi hata” var deyip adayların adaylıklarını tekrar iade etmelidir.Aksi halde YSK’nın veto gerekçesinin anayasadaki seçme ve seçilme hakkını engelleyecek bir karara dayanmaması halinde AİHM’e itiraz edilmelidir.
Bunun yanında CHP’nin çözüm yolları için meclisi olağanüstü toplantıya davet etmesi ve %10 barajının da konuşulmasının gerekli olduğunu beyan etmesi oldukça yerindedir.Ana muhalefetin bu çağrısına kulak verilmelidir.
Unutulmamalıdır ki millet iradesine ipotek koymak,Kürtleri siyasi arenanın dışına itmek bu ülkeyi kaosa sürükler,barışa gölge düşürür.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder